‘Yeni Orta Doğu’: Kaos ve Savaş Siyaseti

Son günlerde Orta DoÄŸu’da, bölgede yeni bir küresel stratejik adımın atılmakta olduÄŸuna iÅŸaret eden bir takım hadiseler yaÅŸanıyor. PeÅŸi sıra sökün eden hadiselerden ilki, Lübnan BaÅŸbakanı’nın Riyad ziyaretinde görevinden istifasını duyurması olmuÅŸtur. Yemen’den Suudi Arabistan’a fırlatılan füze haberlerinin ardından Suud hanedanlığından prens ve bakanların ‘yolsuzluk operasyonu’ kapsamında gözaltına alındığı haberleri dünya gündemine düşmüştür. Bunun akabinde düşen helikopterde bir Suudi prensin hayatını yitirdiÄŸi haberi duyulmuÅŸtur. Bütün bu olaylar dizisi ve gerçekleÅŸen operasyonlar, kraliyet içinde tasfiyelerin ve/ya taht kavgalarının eÅŸliÄŸinde yürütülen bir küresel proje olduÄŸuna iÅŸaret etmektedir.
Bu olayların baÅŸlangıç noktası, Trump’ın baÅŸkanlığı sonrasında gerçekleÅŸen Suudi Arabistan ziyaretidir. Bu ziyaret, Amerikan dış politikasının yeniden Ä°ran’ı düşmanlaÅŸtıran güvenlik paradigmasını yaÅŸama geçirmesinin stratejik adımı olmuÅŸtur. Bu adımın temel dayanak noktası; İsrail’in güvenliÄŸini temin edebilmek adına bölgede İran sınırına dayanacak bir güvenlik hattı oluÅŸturmaktır. Nitekim bu ham hayali gerçekleÅŸtirme amacı doÄŸrultusunda Barzani’nin sözde bağımsızlık referandumuna destek olunmuÅŸtur. Bu güvenlik hattını tahkim edecek ideolojik zemin, mezhep temelinde kurgulanan Sünni-Åžii ayrımıdır. Mısır’ın yanı sıra BirleÅŸik Arap Emirlikleri gibi bu cephede yer alan ülkelerin siyasi öncülüğünün Suudi Arabistan tarafından gerçekleÅŸtirilmesi öngörülmüştür. İsrail’in güvenlik konsepti, â€˜dış düşman’ ve tehdit algısı ile örtüşük bir cepheleÅŸme ortaya çıkarılmıştır. Ancak Suudi Arabistan’ın başını çektiÄŸi bu cephenin ilk hamlesi olan Katar ambargosu baÅŸarısızlıkla sonuçlanmış ve ciddi bir imaj zedelenmesine yol açmıştır.
Bölge üzerinde küresel iktidarı muhafaza edebilmek adına oluÅŸturulan bu güvenlik konseptinin gerekli kıldığı yeni iktidar yapılanmaları için lüzumlu görülen â€˜Ilımlı İslam’ gibi kavramsallaÅŸtırmalar yeniden gündeme getiriliyor. â€˜Ilımlı İslam’ ve ‘reform’ adı altında Ã§atışma cephesini tahkim edecek yeni iktidar yapılanmalarının perdelenmesi amaçlanıyor. Bu projenin, minimal ölçekte de olsa bir dip dalga olarak toplumsal talep olduÄŸu yönlü yorumlar yapılsa da; temelde bunun zaman zaman ısıtılarak gündeme getirilmesinin ardında küresel bir hesabın olduÄŸu aÅŸikârdır. Nitekim bu projeyle özdeÅŸ bir konsepte dayalı olan FETÖ projesi de söz konusu küresel iktidar tarafından üretilmiÅŸ bir güç yozlaÅŸmasıdır. KuÅŸkusuz üretilmiÅŸ olan bu kavramsal modellemeler Ã¼zerinden hegemonik iktidar tahkim edilmeye çalışıyor.
YaÅŸanan bütün bu geliÅŸmeler, güvenlik ekseninde kurgulanan Ã§atışma siyasetinden ve savaÅŸ endüstrisinden beslenen küresel sistemin yeni bir hamlesidir. Çok uluslu müdahalelere açık hâle gelen bölgede yeni güvenlik stratejilerinin ve dengelerin oluÅŸturulması adına farklı savaÅŸ cepheleri oluÅŸturuluyor. Bölgede daha mikro ölçekte parçalanmayı, sistematik çatışmayı ve savaÅŸ stratejisini besleyecek biçimde radikal milliyetçi dalgalar sürekli biçimde köpürtülüyor. Nitekim Kürt milliyetçiliÄŸi Ã¼zerinden projelendirilerek üretilen parçalanma stratejileri derinleÅŸtiriliyor. Bölge üzerinde yıkıcı hegemonyasını sürdürmek isteyen bu küresel iktidarın en alçakça ve faÅŸizan hamlelerinden birisine de Türkiye, 15 Temmuz’da maruz kalmıştır.
Hegemonik küresel iktidarın güç savaÅŸlarının yürütüldüğü bu talihsiz coÄŸrafya, ne yazık ki Ã¼retilen ve/ya yapılandırılan terör örgütlerinin fikir ve insan kaynağı merkezine, silah tüccarlarının iÅŸtah kabartan pazarına, devlet altı yapılanmaların arenasına ve çökmüş devletler mezarlığına dönüşmüştür. Bütün bu sinsi hamleler karşısında siyasal aklı ve saÄŸduyuyu egemen kılmakta acziyet yaÅŸayan bölge devletlerini/uluslarını da yutacak bir topyekûn savaÅŸ hâli kapıda bekliyor. En ufak bir kıvılcım, bölgede varlığını sürdüren politik kaosun tümden kontrol edilebilir veya yönetilebilir olmaktan çıkmasına yol açacaktır.
Sonuç olarak bölgeyi, enerji kaynaklarını temellük etme iradesiyle güvenlik temelinde okuyan küresel hesabı bozacak adımların atılması elzemdir. Burada, Ã¼retilen yapay öfke ve ÅŸiddet tutulmalarının teskin edilmesi; ve suni savaÅŸ stratejilerinin veya hamlelerin boÅŸa çıkarılması noktasında bölgede iddia sahibi bir güç olarak Türkiye’nin proaktif, gerçekçi ve ahlaki dış politik perspektifini sürdürmesi gereklilik arz ediyor.
09.11.2017